Saadet Partisi Elazığ Teşkilatı Basın Mensupları İle Buluştu!

Saadet Partisi Elazığ İl Başkanlığına yeni atanan Abdullah Akın, basınla tanışma toplantısı düzenledi.

Saadet Partisi Elazığ Teşkilatı Basın Mensupları İle Buluştu!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Saadet Partisi Elazığ İl Başkanlığına kısa bir süre önce atanan Abdullah Akın, Kültür Park’ta basınla tanışma toplantısı düzenledi.

Başkan Akın’ın Satırbaşları şöyle; “Ülkemize genel olarak baktığımızda milletimizin bir yalana inandırıldığı sonucu ile karşılaşmaktayız. İnsanların şu anki düzene uymaları durumunda huzur ve mutluluk bulacağına inandırılmışlardır. Ancak gelin görün ki aslında kurulan bu düzen sadece ve sadece bir sonuca hizmet ediyor. Nedir o sonuç. Milletimizi borca esir edip, ahlakını yok etmektir.


 

“DÜNYANIN HER YERİNDE DIŞ GÜÇLERİN DESTEĞİ İLE İŞ BAŞINA GELMİŞ İKTİDARLAR VAR”

Geçmişe dönüp baktığımız zaman bunun ne olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır. Neden geçmişe bakmalıyız, çünkü bu tür insanların bakış açısı ve düşünme stili, hiçbir zaman değişmez. İşte bu yüzden tarihimize iyi bakmalıyız.  İşte çok detayına girmeden Osmanlı devletine baktığımız zaman her alanda lider konumunda olan bir devletin nasıl parçalandığını görmekteyiz. Ne olmuştur? Dış güçlerin kontrolündeki idareciler bir imparatorluğu borca esir edip fakirleştirerek bir savaşın içine çekerek parçalamışlardır. Allah’a şükür ki bu milletin inançlı evlatları, imkansızlıklara rağmen bu vatan topraklarını geri almıştır. Peki bu dış güçler bu amacından sizce vazgeçti mi ? Tabi ki Hayır. Onlar milletimizi fakirleştirdi olmadı çünkü Milletimiz imanıyla ve ahlakıyla onları bu topraklardan Allah’ın yardımıyla kovdu. Peki şimdi ne yapmalılar? Cevabı çok basit. Bu sefer hem fakirleştirecek, hem inancını tahrip edip ahlakını bozacak ki amaçlarına ulaşsınlar. İşte bugün 18 yıldan beri, bizzat Hükümetin eliyle, Türkiye’de yapılmaya çalışılan şey budur. Hükümet Bu amaca hizmet ederken her türlü enstrümanı kullanmıştır. Bu maddelere geçmeden önce sizlere şu hayati bilgiyi vermek istiyorum. Eğer biz bunu bilmezsek sorunun ne olduğunu anlamamız mümkün değildir.  Nedir o? Bu devletin ana gelir kaynağı milletten toplanan vergilerdir. Bu vergiler memurumuzdan, işçimizden, çiftçimizden, işadamımızdan yani özet olarak her vatandaştan doğrudan veya dolaylı olarak alınmaktadır. Bir işadamı10’larca personeliyle, alın teri dökerek her türlü zorluğa ve çileye katlanarak üreterek vergi verir. Bu ülkede bir asgari ücretliden bile sadece 300 lira civarında vergi kesilmektedir. Evet yanlış duymadınız bu ülkede işçi vergisi diye bir vergi vardır. Maaş alan herkesin maaşından vergiler kesilmektedir. Yediğiniz içtiğiniz her şeyde vergi vardır. Daha saymakla bitmez bu vergiler. Tüm bu toplanan vergiler devletimize milletimize helal hoş olsun. Ancak şu iyi bilinmelidir ki milletimizin bu helal kazancı alınıp emin olmayan ellerde har vurulup harman savrularak milletimiz daha da fakirleştirilmektedir. Nasıl fakirleştiriliyoruz?


1-İSRAF POLİTİKASI:
Bugünkü Hükümet israfta tarihte görülmemiş bir noktaya geldi. Ve kimse de buna dur demiyor. İşte valilerin, belediye başkanlarının, müdürlerin, idarecilerin bindiği lüks otomobiller, lüks makam odaları, gereksiz ve önceliği olmayan kamu binaları vs. milyonları buluyor bunlar. Söz konusu lüks araçların rölantide çalışırken harcadığı yakıtı bile bu esnaf kardeşimiz, bu asgari ücretli emekçi kardeşimiz ödüyor. Nasıl ödüyor bu millet, verdiği vergilerle.  Bir bakıyorsun Elazığ’da bir belediye başkanı gelmiş bütün çöp kamyonlarının üzerine, bütün parklara, duraklara kendi ismini yazdırmış. Yahu senin belediye başkanı olduğunu zaten herkes biliyor ne gerek var bu israfa. Milletin bu kadar sorunu varken bu mudur senin sorunun. Yeni gelen başkanın işi yok ki onları kaldırtsın. Bir bakıyorsunuz kısa zaman önce bir çalışma yapılıyor, olmadı denilip tekrardan kaldırılıp yeniden yapılıyor. Niçin düşünüp planlayıp yapmıyorsun da bu milletin parasını heba ediyorsun. Yine Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi plansız programsız yatırımların bir benzerini de ilimizde görmek mümkün. Yatırımlardaki gereksiz lükse düşkünlük ve şatafat şu an sadece geri kalmış ülkelerde ancak görülebiliyor. Bir tarafta Basit bir restorasyona aktarılan bu milletin milyonları varken, diğer tarafta bir bakıyorsunuz deprem olmuş, ardından salgın hastalıkla boğuşan Elâzığ’ımıza yapılacak, ulaştırılacak yardımlar çok görülüyor. Milletin parası milyonluk lüks araçlara aktarılırken, Elâzığ’ımızda depremde ağır hasar görmüş evlerin yeniden yapılması için bu millet bankalara mahkum ediliyor. İşte Türkiye’de durum neyse gördüğünüz gibi Elazığ’da da durum aynıdır.

2-İÇ BORÇ VE DIŞ BORÇ
Bu ülkede paradan para kazanan, hiçbir emek sarf etmeden para kazanmak istiyorum diyen insanlar ve kuruluşlar var. Hükümet para lazım olduğu zaman bu kişilerden faiziyle geri ödemek koşuluyla para almaktadır. Ve sonrasında bu borcu ve faizini milletten aldığı vergilerle ödemektedir. Yani bu tarafta işçisi memuru esnafı sanayicisi can hıraş bir şekilde çalışıp vergi veriyor, bu hükümet de milletimizin parasını alıp faize aktarıyor. Bu millet kendine soruyor Niçin ben yaşayacak kadar para alamıyorum? Niçin bir işim yok? Niçin bir araba almak bile benim için hayal? Çünkü para faize gidiyor. Niçin faize gidiyor Çünkü borçlar alınmış Niçin borçlar alınmış Çünkü kamuda israf yapılmış lüks otomobillere lüks kamu binalarına aktarılmış, başkan odalarına banyo yapılmış, gereksiz yatırımlara aktarılmış, sanayiciye verilmemiş. Üretime dayalı bir kalkınma modeli izlenmemiş de ondan bu borçlar alınmış. Şimdi ise milletimiz büyük bir borç batağına girmiş. Artık borçların faizini bile zorlukla ödüyor bu milletin vergileri. Borcu yeni borçlarla kapatıyor bu hükümet artık. Çünkü vergiler bunları karşılamaya artık yetmiyor. Biz ne diyoruz? Milli kaynaklardan ihtiyacımızı karşılayalım, para faize, israfa, yolsuzluğa gitmesin. Milletin cebine girsin istiyoruz. İşte bu iki cümleye milli görüş derler. Oradan birileri çıkmış diyor ki efendim güzel şeylerde yapıldı. Yapıldı da hangi parayla kaç katına yapıldı. Niçin bunu da söylemiyorsunuz. Hükümet 1bina yaparken bir bina müteahhit firmaya yetmez 1 binada Siyonist bankalara yapıyor. Çünkü aldığı para faizli borç paradır. Eğri cetvelle düz çizgi çizilmez bunu insanlarımız artık biliyor ve bunun cevabını sandıkta en güzel şekilde cevabını verecektir.

3- YOLSUZLUK

Bu konuda söylenecek çok şey var özetlemek gerekirse, kişiye özel sadece bir firmayı ya da bir markayı işaret eden ihaleler, adam kayırma, liyakatsiz kişileri iş başına getirme, kendi adamını işe sokma gibi şeyler maalesef artık normal bir durum haline gelmiştir. Türkiye, başta ekonomi olmak üzere devasa problemlerle karşı karşıya. Asıl konuşulması gereken gerçeklerin üzeri örtülüyor. Şu an bir gerçek var ki toplum bir infial yaşıyor. Bu infialin altında yatan en önemli sebeplerden birisi mevcut ekonomik şartlar, Milletimizin yaşadığı geçim sıkıntısı ve adalete olması gereken güvenin kaybolmasıdır.

Bugün Türkiye’nin asıl gündemini özetlersem; - Her gün gencecik evlatlarımızı toprağa vermek zorunda kaldığımız terördür. - Türkiye’nin gerçek gündemi çöken ekonomidir. - İşsizliktir. - Devletin bütünüyle üretime dönük yatırımlardan el çekmesidir. - Artık sürdürülemez hale gelen iç ve dış borçtur. - Bitirilen tarım, yok edilen hayvancılıktır. - Çöken eğitim sistemimizdir. - Adım adım yok olan ahlaki değerlerimizdir. Kaybolan adalet duygusudur. - Dış politikada yaşanan krizlerdir. - Faize ayrılan milyon dolarlardır.

“ELÂZIĞ KÖTÜ YÖNETİLİYOR”

Türkiye’nin durumu böyle de Elâzığ’ın durumu çok mu iyi? Türkiye nasıl kötü yönetiliyorsa Elâzığ’da o derece kötü yönetiliyor. Nereden başlayacağımı bilemiyorum! Şehrimiz büyük bir felaket geçirdi! Bu felaketin travmalarını atlatmak öyle kolay değil! Depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen Elazığ, yıkılan evinin, kapanan işyerinin sıkıntısıyla her geçen gün daha da perişan olan insanların yaşamaya çalıştığı, yıkık ya da yıkılmak için sıra bekleyen, binalardan oluşan, toz toprak içindeki görüntüsüyle harabe bir kent hâline gelmiştir. Yüksek oranda göç veren, geleceği belirsiz, sahipsiz bir Elazığ’da konuşacak o kadar çok konu var ki saatlerce konuşabiliriz. Yeni Revize İmar Planı; Elli, altmış hatta yetmiş yıllık eski evlerde oturuyoruz. Bunların çoğu depreme dayanıklı olmayan evler. Şayet 24 Ocak 2020’de 7 ve 7’den daha şiddetli bir depremi yaşamış olsaydık Elazığ’daki evlerin emin olun yarısı yerle bir olmuştu! Binlerce ev orta, ağır ve hafif hasarlı olarak depremi atlattı. Ağır hasarlı 14700 bina aralıklarla yıkıldı. Orta hasarlı binlerce binaya gelince bu binalar emin olun kaderine terkedildi! Elazığ halkının büyük çoğunluğu memur ya da işçidir. Bu dar gelirli ailelerin orta hasarlı evleri yıkıp yeniden yapmaları mümkün değil!

“ÇOK KATLI RUHSATLARI İPTAL MI EDECEK SAYIN BAŞKAN”

Bunu Yöneticilerimiz de, Belediye Başkanımız da biliyor! Yöneticilerimiz Devletin güçlendirme için yardımda bulunduğunu ya da bulunacağını söyleyebilir. Bana göre Devletin vereceği 27 bin lira ile bu binalar sağlıklı bir güçlendirmeye tabi tutulamaz! Kaldı ki bu işin uzmanları olan mühendisler bile 40-50 yıllık binaları güçlendirme yerine yıkıp yeniden yapmak lazım diyorlar! Orta hasarlı binalarda oturanlar ise bir çıkmazın içindeler! Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu belirsizliklerin temel kaynağı yeni revize edilen “imar” sorunudur. Sayın Şerifoğluları, 24 Ocak 2020 depremini bir fırsata çevirebilseydi, Elazığ’ın bütün binalarını hepten yenileyebilirdi. Evet, yenilenebilirdi diyorum. Nasıl mı? Ağır hasarlı binaları zaten devlet yapıyor. Orta hasarlı ve hafif hasarlı binaları da kat artırımına gidilerek müteahhitler kanalıyla yeniden inşa edebilirdik! Sayın Cumhurbaşkanı’nın dikine mimariden vazgeçelim demesi Elazığ için uygulanmamalıydı. Çünkü deprem öncesi Elazığ’da 15’den 27. kata kadar yapılan çok sayıda bina vardı. Peki, bunları nereye koyacağız? Bu çok katlı ruhsatları iptal mı edecek Sayın Başkan? Bazı mahallelere 5 kata 12 kat verilirken, bazı mahalleler 5 kat iken yine 5,bazı caddeler de 8 kat iken yine 8’de kalması akılla izah edilebilir mi? Hâlbuki deprem yönetmeliğine göre kat artırımı yapılacak olan bu binalar elbette güvenli inşa edilecekti.

“YILAN HİKÂYESİNE DÖNDÜ”

Sayın Belediye Başkanı kat artırımı konusunu Şehircilik Bakanına bağlayarak işin içinden katiyen çıkamaz! Elazığ’ı tümden yenileme fırsatı varken, şimdi yamalı bohça olarak kalmayı sürdürecektir! Elazığ’da kentsel dönüşüm, plânlama, proje ve uygulama çalışmaları bugüne dek geciktiği için, daha da önemlisi yetersiz kaldığı için kerpiç evlerin yoğun olduğu ve her ân yıkılma tehlikesi bulunan konutlardan oluşan Kızılay (Kesrik), Aksaray (Yığınki) ve Sürsürü Mahalleleri ’ne öncelik verilmesi gerekirken, tam aksi yapıldı. Buralar kentsel dönüşüm yerine “evsel dönüşüme terkedildi. Su ve sulama Projeleri; Dört tarafı sularla çevrili bu güzel Memleketimde, Elâzığ Uluova’da tarımsal faaliyetler “susuzluk” gerekçesiyle durduruldu. Yıllardır hayata geçirilemeyen Kuzova Projesi iflas etti, üretici perişan oldu. 3 tarafı sularla çevrili olduğu hâlde susuzluktan kırılan şu Şehirde 2007’de Hamzabey Barajı’ndan getirileceği açıklanan içme suyu 2020 yılında zar zor ulaştırıldı. Ulaştırıldı dedim amma, bu kadar sabredilmesine rağmen, su kesintileri artarak devam ediyor. Deprem dolayısıyla yıkılan evlerin verdiği kirlilik ve toz yetmezmiş gibi bir de halkımız susuzlukla mücadele ediyor. Sahi Belediye başkanlığı seçimleri döneminde dile getirdiğimiz “arıtma” tesisi hakkında bilgisi olan var mı? Yeni bir tesis yapıldı da bizim haberimiz mi olmadı? Yoksa arıtma tesisi çevresinde bulunan, lağım sularının karıştığı su kuyulardan su içmeye devam mı ediyoruz? Şorşor Deresi Islah Projesi; Şorşor Deresi ıslah projesi çalışmaları yıllarca uzadı, tıkandı. “Bitti, bitecek, bitiyor” denildiği hâlde çözümü yılan hikâyesine döndü.

“KONUŞACAK VE ÇÖZÜM BEKLEYEN ÇOK SORUNUMUZ VAR”

Başbakanların ve Cumhurbaşkanımız vaatlerine konu olan Şorşor Deresi’nin Akıbetinin ne olacağını inanın merak ediyorum… O bölgede yaşayan, hayal kırıklığına uğrayan vatandaşımız halen mağdur, halen pis kokular ile mücadele ediyor. Hazarbaba Kayak Merkezi; Elazığ iyi yönetilmediği için var olan doğal güzelliklerimizi de değerlendiremiyoruz. Elazığ’ın; Hazarbaba Dağı ile Kayak Merkezi’nin, turizm gelişim bölgesi teşviklerinden de yararlanılarak, yatırımcılar tarafından yapılacak konaklama, dinlenme tesisleri (otel, restoran) ile ulaşım ve taşıma araçları (hafif raylı sistem, teleferik vs) vasıtasıyla şimdiye kadar kış ve yaz turizmine açılmasını sağlayamadık. Plansızlık, Sanayi Sitesi;  Elazığ Sanayi Sitesi, yeni yeri tartışıldığı ve anketlerle esnafa ve halka görüş sorulduğu hâlde, 4 yıla yakın bir süredir akıbeti meçhûl biçimde sürüncemede kaldı. Modern bir sanayi sitesine ne zaman kavuşacağımız belli değil. Sadece seçim süreçlerine insanımızı vaatler verir ve kapatırız konuyu… Elâzığ’ın sorunları tek bunlar mı? Hayır… Çarpık ve Plansız kentleşme, Altyapı ve Otopark yetersizliği, Şehir içi Yolların bakımsızlığı, Mahalleler arası gelişmişlik farkı, ulaşım problemleri… Konuşacak ve çözüm bekleyen çok sorunumuz var”