İçimdeki Hız Bana Acı Veriyor

Dün akşam biraz dinlenmek için ailemle beraber bir kafeyegitmiştim. (En son 3 ay önce gitmiştim yani öyle kafematikdeğilimJ bu arada kafematik: her akşam kafeye giden insan demek.) Tam garsona çay istiyorum diyecekken, başımda bekleyen garsonun ayaklarının hızlı hızlı sallandığını fark ettim. O an ‘çabuk çayını iç ve çık’ der gibiydi. Tüm müşterilerden sıkılmış bir hali vardı. Sonra tüm sakinlik ve dinlenme arayışım tuzla buz oldu tabi.

Çayımı içip yaklaşık 10 dakika sonra çıktık. Yangından mal kaçırır gibi, ömürden çalıyoruz ya aynen öyle. 

İçimdeki hızın bana acı verdiğini o an tüm hücrelerimle hissetim. Sabah kalk hızla uyan, hazırlan, kahvaltı yap , işe git, telefonlara cevap ver, yemek ye, bildiklerini paylaş, dinle, çözümle, eve dön… Yaşam koşuşturmacasında havuç sapanı yakalayamadık biricik ömrümüzde. 

Reklam kuşağı gibi yaşamların oyuncularıyız. İçtiğimiz kahve, okuduğumuz kitap, ayakkabı markamız, aracımızınmarkası, konuştuklarımız …hepsi! 

Yalnızlıklarımızı anlayıp onları en doğru haliyle yaşayamıyoruz. Yalnızlığımızı doğru yaşayamadığımız için de yaşamımızı doğru anlamlandıramıyoruz. Bu boşluk için de sadece bize zevk veren eylemlerleyiz ya da alışkanlıklarımızla vakti tamamlıyoruz. Vakti tamamlamak yani ömrü tamamlamak.

Doğru soruyu sormayı bilmiyoruz kim bilir. Kalbimi,yalnızlığımı nasıl doğru anlamlandıracak duygularla besleyebilirim, yaşamımı anlamlandıracak anlayış kaynağına nasıl sahip olabilirim?  

Bunları düşündüren duygu halleri de bazen sıkıyor maalesef.

Peki mutluluk nerede? 

Bizi bu hengamede gülümseten canımız var ya. Evlatlarımız var. Belki de sahip olduğumuz en güzel mucize evlatlarımız.Canıma hayranlıkla bakıyorum.

Bir danışanımın sözleri geliyor aklıma.

Çocuğum gülümserken ona bakıp hissedebilmek yerine ona yapacaklarını emredip kendimi olmadığım bir benmiş gibi şekillendiriyor yaşam. Beni böyle yöneten o küresel gücün elindeki kumandayı nasıl alabilirim hocam? Bu soruyu bilmiyorum. Bazen bazı şeyler canımı acıttığında mesela çevremdeki insanlar gerçekten gülümsemek yerine dudağının ucuyla gülümsediğinde aklım başıma geliyor. Mış! gibi yaşıyoruz. Duygusuzca, düşüncesizce anlamsızca. Amaçla aracı karıştırıyoruz hocam. Para kazanmak için tükettiğimiz ömrümüzde sakinliğin tadını çıkararak yaşayamıyoruz. Yaşamak için para kazanmak düşüncesini nasıl kaybettik. Hocam cidden ben yaşamıma nasıl dahil olabilirim? Belki de her an yaşanılan yanılgının sonuçlarıdır yaşamımız zannettiğimiz.

Bu sorular tüm yaşamımızı değiştirecek harika cevaplarla ve eylemlerle dolu. Peki biz doğru cevaplara ne zaman kalbimizi açacağız! Yani cevaplar için samimimiyiz! 

Kendi evladımı düşünüyorum.

Derken evladım bir an soru sormak için yanıma geliyor. Soruları bitmiyor. Her an heyecanla yeni sorular. Ona bakıyorum. Gözleri ışıl ışıl. Dünyaya geldiğinde nasılda hayretler içinde kocaman gözlerle etrafına baktıysa, işte bende öyle bakmalıyım dünyaya belki de. Evladımdan öğrenmeliyim belki de yaşamımın anlamını. Bana ısrarla soru sorması belki de bana en kıymetli öğretmenlik, bilgelik.

Evladıma dokunuşum, şefkatin güzelliği, yaratılan her şeyin kusursuzluğu, sevginin şifası… bu mucizelerin değerini kaybettiğimizi fark ediyorum. Kendimizi unuttuğumuzu fark ediyorum.

Kendime söz. Aynada baktığım kendimi tam olarak anlayana kadar çabalayacağım. 

Buna değer.

Ne kadar hızlı olursan ol içindeki doğal ritimle seni sen yapan yavaşlığı yakalayamıyorsan, kendi ruhunu yakalamak için yavaşla!

Yazarın Diğer Yazıları