Ufuk Çetinkaya

Kayıp Zamanlar

Ufuk Çetinkaya

Zaman, kayboluyor kalabalık yaşamlarımızın sokaklarında. 

Bölünmüş, bin bir çeşit ruhumuzun hanelerinde titreyen cılız bir mum ışığında dans eden günlerimizin misafiri artık.

Parmaklarımızın ucuyla çevirdiğimiz ömrümüzün rakamları.

Sonsuzluğu cildimizde değişen yaş çizgileriyle kavradığımız, yetecek zannettiğimiz seksen yılın kamburuna yüklediğimiz küfede.

Ve yine değişen sokakların, caddelerin, büyüyen çocukluğun gençliğinde fark ettiğimiz dünlerimiz.

Her anımızı çözdüğümüz aklın ıslak ve sınırlı havuzunda renklendirilmeyi bekleyen fotoğraf karelerimiz.

Zaman, harcamaya vakti olmayan yaşamlarımızın para karşılığında sattığımız herhangi bir şeyi.

Bilinmeyen geleceğimize, yaşayacağımızı varsaydığımız birkaç yılın bedeli olarak bozdurduğumuz birkaç kuruş kâğıt parçası. Yaşanmamış günlerimiz için yaşayan günlerimizi feda ettiklerimiz.

Gençliğimizi hayatın oburluğunda doyurduğumuz, düzenin susuzluğunda boğduğumuz sembolist trendlerin vitrinlerinde sergilediğimiz etiketlerin üretim tarihi.

Yani bize doğuştan verilmiş isimlerimizin önüne ekleyeceğimiz makam ön adlarımız için harcadıklarımızın onlarcasından yalnızca biri. Ama şüphesiz en ağır kaybımız. Geri verilmeyecek saliselerimizin ölüm dostu ve ödenmesi mümkün olmayan nefes alışlarımızın anlamı.

Düşünün en son ne zaman gözlerinizi güzelliğin açlığıyla doyurdunuz; Kulaklarınızı tıkayan yaşam şartları söylemlerini susturup kendi içinizdeki şarkı söyleyen deniz insanların da buldunuz kırılmış ruhunuzun parçalarını?

En son ne zaman birleştirdiniz dağılmış fikirlerinizi arzularınızın masasında? En son ne zaman yaşadınız sadece yaşamı isteyerek?

Uzaklarda bıraktığınız çocukluğunuzun oyuncaklarında arayın gerçek sevinçlerinizin nedenini. 

Gün batımının çektiği gün doğumların da değil çünkü zaman başlangıçlarınız. Kaybettiğiniz dakikaların zaman akrebinde. Davası çözülmemiş hesaplarınızın sanık kürsüsüne çökmüş suskun gönlünüzde

Bulun ve çıkarın saklandığı yerden kayıp zamanlarınızı.

Ve sorun zaman hırsızına: ‘’Çaldığın zamanın bedeli ödüyor mu kalan günlerimin faturasını?

Vazgeçtiklerim iyi kiler de diriliyor mu ?

Sustuklarım hecelerde doğup, sözcüklerde büyüyüp cümlelerde yaşlanıyor mu ? ‘’

Ve sorun içinizde paslanmış hayal çarklarına: ‘’En son ne zaman döndürdün başımı mavi duman sarhoşluklarınla?’’

Sorun : ‘’ Sahi kayıp zamanlarım nerede kesti umudumu?’’

Ve sorun : ‘’En son ne zaman yaşadım? ‘’diye…

Yazarın Diğer Yazıları