Öyle insanların yanında ol ki onlarla aynı fotoğraf karesinde olduğun için şükredesin ve öyle insanlara da karşı dur ki o fotoğraf karesinde olmadığına şükredesin.
Öyle bir zaman gelir ki O gün birlikte çektirdiğin fotoğraf karesinde, keşke olmasaydım dersin o Konuşmaya değer insanlarla konuşmazsan insanları, konuşmaya değmez insanlarla konuşursan kelimeleri yitirirsin. Sen öyle biri ol ki, ne insanları, ne de kelimeleri yitir. Bazı insanlar dua gibidir. Görünmez ama dokunur sana, duyulmaz ama bırakmaz seni.
Her Balon Sönmeye Mahkum.
İlk söz hayat bana hiçbir olguyu görünen üzerinden değerlendirmemeyi öğretti, kötülük hariç. Güzel davrananlara taşıyanlar iyilik yapanlara daha güzel karşılık, de fazlası var. Onların yüzlerine ne bir toz bulaşır ne de bir horluk.
Yüce Yaradanın kaleminden dökülmüş bu kelamlar... İçimiz her neresiyse, titreyebilen bir yer.
İnsan işte: sonsuz bir uçurumun üzerinde durmaktadır da bilmez onun üzerinde durduğunu hayat, kendiliğinden ne iyi ne kötü, ona iyiliği, kötülüğü katan sizsiniz.
Ahlakın özü çok basit: insanlara birer insan gibi davranmak. Bu arada adil olan, iyi olana öncelikli. Kanaat başka, doğru bambaşka. Bilgin başka, bilge bambaşka.
Yanlış, yanlışla düzeltilir mi ?
Ancak bilmiyor bildiğini ve bu yüzden inanıyor bilmediğine inanıyorsun diye öyle olmasa inanmıyorsun diye öyle olmaması gerekmiyor gerçeğin.
İçeriği olmayan düşünceler boş, kavramları olmayan görüler kördür.
Hiç doğmamış gibiyiz.
Hiç ölmeyecek gibi.
Vakit başka, süre daha başka, zaman ise bambaşka. Bırak aynı şeyi görmeyi, aynı şeye bile bakmıyoruz. Ömür biter ama hayat tamamlanmaz. Varoluş tamamlanamazlık. İnsanın sayılıdır günleri daima, Yaptıkları hep rüzgâr gibidir, yapraklar gibidir insan soyu. Bir yandan rüzgâr bakarsın onları döker yere, bir yandan bakarsın bahar gelir. Bir ağacın tek tek yiten yaprakları gibiyiz, hangimiz önce düşecek belli değil ama hepimiz döküleceğiz.
Ölümdür eli kulağında olan.
Ölüm geride kalanlar için geride kalanlara keder miras kalır, elem bırakır ölenler hayatta kalanlara ölümden korkmayan ölümü bilmeyendir.
Görünen o ki varoluş, mumun ışığı gibiymiş, ışığının yanması ile ışığının sönmesi aynı şeymiş.
Sevgi göstermek başka, sevgi görmek bambaşka.
Kaybetmek başka, yitirmek bambaşka.
Biri gözden, diğeri gönülden gider sanki. Gerçeklerden vazgeçtiğimizde hakikatlerden de
feragat etme.
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil,kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demek. Semeresiz iyi niyet değersizdir. Alışkın değilsin diye yanlış olması gerekmiyor...
Kim ki çehresi ışıldamıyorsa olamaz asla bir yıldız. Soru şu: İnsanlar arasındaki asli düşmanlığa delalet eden ilk şey haset midir, yoksa riya mı?
İç dünyamız çok dinamik; Çelişik, karşıt, kayıtsız, tutarsız, deişgen his, düşünce ve edimlerle dolu. Ama hepsi de bizim, hepsi de içimiz, erdemlerimiz içimizdedir. Onları dışımızda icra ederiz. Bu yüzden lafa değil işe bakılır, vasatlık mecburidir. Onu düzeltmeye çalışmamak gerekir. Çünkü, cezalandırılmıştır. En sert olarak da kendi zavallılığını bilmemesi ve kendi zati yasası yüzünden bunu bilemeyecek olmasıyla cezalandırılmıştır.
Neyi yaptığımız ne olduğumuzla ilgilidir, gerekli başka, zorunlu bambaşka. Bilmek başka, anlatabilmek bambaşka.
Ben böyle düşünüyorum demekle olmuyor. Akıl yürütme yetisinin hatalı kullanımıdır .Boş, asılsız, temelsiz. Bu bağlamda keyfiyet başka keyfilik bambaşka.
Nefret Söylemi, düşünme ve ifade etme özgürlüğü mü?
Yoksa ilkel bir dürtünün dışa vurumu mu?
İçimizdeki aydınlık ve karanlığın hangisini beslersek o büyüyor. İkisi de içimizde. Hangisini beslediğimiz önemli...
Kalbimizde Allah'ın nuru vardır, onun adı da vicdandır. Vicdansız olunca, orada bir boşluk mu oluyor?
Yoksa nefretle mi dolu orası da vicdan sığmıyor?
Vicdan kaskatı olunca neyin üzerine inşa ediyorsun dini ?"
Neler yapıp ettiğini seninle birlikte bilen, mahremini gören, iç şahit Gözleri hep açık.
Asla uyumayandır vicdan, bilinmese de haddizatında mevcut kalandır vicdan, işaret edene bakmaktan işaret edileni göremez olduk.
Hiçbir şey gözyaşı kadar çabuk kurumaz. .Gerçi ne kadar sinsi bir söz, canımızın sıkılması başka, içimizin daralması bambaşka..
Uyanma umudumuz olmasa, uyumazdık. Yıkmak kolay ve çabucak, yapmak çok zor. Yeniden yapmak çok daha zor. Yapmak zorunda olmak başka, yapmamayı tercih etmek bambaşka. Hatta olanaksız. Neyi yıktığına dikkat etmeli insan.
Küçük düşünecek kadar büyümek.
Güven esas.
Yok ise, her şey boş. Mesele çürük elmalar değil, elmaları neyin çürüttüğüdür.
Eski başka, eskimiş bambaşka, Birini saklar, diğerini atarsın atmalısın hatta.
Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemli.
Kalp kırılınca içinden hayaller dökülür, tahrip edenin, inşa etme mükellefiyet ve mesuliyeti daha büyüktür.
Çirkin parçalar güzel bir bütün oluşturabilir mi?..
Bazen düşünüyorum da dünyayı değiştirmek için sarsılmaz bir istekle çalışmak mı mutlu eder bizi yoksa konforun sakin sularında kulaç atmak mı?
Bir şeye sahip olmak değil, layık olmak önemli. Uçtuğunu düşünmek ile uçmak arasında devasa bir fark var.
Yolunu bilmeyen için yol fark etmez.
Her yol yanlış, her yol doğrudur, hepsi yoldur ve hiçbiri yol değildir.
Yolda olmak başka, yolculuk bambaşka....