Ufuk Çetinkaya

Yaşadıkça Hayatın Dayattığı Gerçekler

Ufuk Çetinkaya

İnsan Yaşadıkça Hayatın Dayattığı Gerçekler ile Karşılaşıyor.

Her insanın yaşadığı hayat hakkında bir öngörüsü vardır. Hayata karşı olumlu olumsuz yaşanmışlıkları vardır. Bu yaşanmışlarımızdan şu veya bu şekilde bir ders çıkartmışızdır. Kimimiz karıncalar ve arılar gibi geceli gündüzlü çalışırız, kimimiz de cırcır böceği gibi yan yatar keyif çatarız. Kimimiz üretiriz, kimimiz o üretenlerin sırtından geçiniriz. 

Yaşadığımız şu dünyada insanın insana yaptığı adaletsizlikler, insanın insanı kendisine bağımlı kılmaya çabalaması insanlığın var oluşuna aykırılığı ortada. Çoğumuzun yetersizlikleri, küçük çıkarlarımız, bir yerde güç devşiren anlayışımız insanı insana kul ettirmeye kadar götürüyor. Kimimizde anladığımız dünyada kısacık ömrümüzü olduğumuz gibi yaşamak isteriz ancak ne yazık ki güç ilişkileri, para otoriteleri, insanların birkaç bin yıldır kendi akıllarınca yarattıkları düzenlerin çerçevesine takılmasından dolayı hareket alanlarımızı daralmaktadır.  
 
Şu yaşadığımız kısacık dünyada küçücük bir şey yapmadan dünyayı yarattığını göstermeye çalışan, sürekli önde gözükenler dünyanın sefasını çekerken, bazılarımız da gece ve gündüz demeden çalışırız ancak karnımız yine doymaz. Ancak bazıları da ya hiç çalışmaz veya az çalışır ancak çok kazanır. 

Yaşama dair edindiğimiz birikimlerimiz ve tecrübelerimiz çok önemli. Bazıları insanlığın birikimini kullanarak yaşamda arzulanan mutluluğu kısa sürede kurmak isterler. Kısa yolda bilgi sahibi ve varlıklı olmak isterler. Ancak bir başkasının tecrübesini kullanarak kısa sürede düşünsel ve kültürel bir birikimi oluşturmak ve onu kendi yol haritasına dönüştürmesi pek kolay değil. Mutlaka bazı zorlukları yaşayarak tecrübe etmek gerekir.  Eğer o kadar da kolay olsaydı bugün insanlık başarılı insanların yaşamdan öğrendiklerini olduğu gibi yaşamlarına aktarırlardı. Böylece daha az emekle kolay bir yaşam elde edilmiş olurdu ki bu hiçbir zaman insan beyninin işleyişi ve bilgi edinme ilkesine aykırıdır.  Ancak hayatın gerçeği her insan kendisi kendi yolunu mutlaka kendisi örmelidir. Bütünü görmek ve onu anlaşılır bir şekilde dile getirmek ve hayatı planlamak gerekir. Bu da ancak belirli bir bilinçle oluşur. Bilinçte kolay kazanılmıyor. Okumak, yazmak, yaşadıklarımızı analiz etmek, tekrar okumak, okuduklarımızdan etkilenmek ve sonunda kendimize bir yol haritası çıkarmamız gerekir. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak, sorumluluk almayı gerektirir.  Sanırım bu yaşadığımız dünyayı en erken felsefeciler, edebiyatçılar, şairler anladılar. Onların hayata dair eleştirileri ve dirençleri oldu. Hayatın ne olduğunu araştıran filozoflardan Friedrich Nietzsche (1844-1900)'nin Hayatın anlamına dair yazdığı “hayat” şiirinde bir bütün olarak özetliyor çoğumuzun yaşadığı hayatı.

HAYAT...
Gidene kal demeyeceksin. .
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yaraşır.
Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa değersiz hep sen olursun...
Düşün kim üzebilir seni, senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu,  sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol,  tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini...
Ya çare sizsiniz,  ya da çaresizsiniz.
 Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine;
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan.
Anladım.

Yaşadığım Hayattan Öğrendiklerim
Karınca kaderince hayatta her birimiz gibi benim de edindiğim bazı tecrübelerim var tabii. Bunların başında öncelikli olarak iyi bir gelecek kurgunuz ve yol haritanızın olmasıdır. Yol haritanız aynı zamanda yaşam kılavuzunuzu da içermeli.  Yol haritası yaşadığın gerçeklerden kopuk olmayan ve ulaşılabilir bir hedefi içermelidir. Yorganınıza göre ayağınızı uzatmanız gibi. Erken dönemde etrafında, ülkende ve dünyada olup bitenleri anlamak için önce iyi bir coğrafya, sonra da iyi bir tarih bilgisine sahip olmak gerekir.  Tarih bilinci kişinin yol haritasının oluşturulmasında gerçekçi olmasını sağlar. Yol haritasını sağlam oluşturmak için erken dönemde kim olduğunun bilincine vararak kendini tanımalısın. Yunus Emre’nin  “… kendini tanımazsan bu nice okumaktır” ifadesi akıldan çıkarılmamalıdır. Kendini bilen kendi zaaflarını ve üstünlüklerini bilir ve ona göre neyi islediğini bilir, neyi istemediğini de bilir.
Yaşamdan edindiğin birikimlerinle hedefin ve stratejik yaşam kılavuzun da zamanla değişebilir. Ancak ana prensiplerden de sapılmamalıdır. 

İnsanın hayat yolculuğunda samimi olması ve amacı yaşama anlam katmalı. MIŞ gibi değil de gerçekten kendini yaşamalı. Mevlana’nın ifadesi ile “ya olduğu gibi ya da göründüğü gibi olmalı.” Kimseyi kaldırmamalı çünkü önce kendini kandıramazsın. Onun için ilkeli, kişilikli ve sana özgü kişiliğin yaşam kılavuzunla bir bütünlük oluşturmalıdır. Küçük işlerle uğraşmamalı insan, küçük işlerin insanı küçük kalır ve iltifat göremez.

İnsan önce kendine değer vermeli sonra da karşısındakine. Sen kendini değerli yapmak için beynine ve vücuduna değer katmadıysan kimsenin sana değer vermesini beklememelisin.

İnsan çok sık özür dilememeli, yaşadığı hayat iyisiyle kötüsüyle yaşanmıştır. Pişmanlık, gelecek için bir daha yanlış yapmamak için öğretici değilse çoğu zaman bir şey katmaz.
 

Yazarın Diğer Yazıları