Kadir Atıcı

Tarihten Günümüze Depremin Etkisi

Kadir Atıcı

Tarih boyunca insanoğlu, bir takım doğal afetlere maruz kalmış fakat bunların en korkuncunu ve büyüğünü ise, depremler olmuştur. Bilindiği gibi deprem, “yer kabuğu içindeki bir kaynaktan ani olarak çıkan titreşimIerin dalgalar halinde yayılarak, geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır.”  Bu olay(lar), dünyanın oluşumundan beri, sismik bakımdan aktif bulunan bölgelerde ardışıklı olarak süregelmiş, sayısız insanın hayatını kaybetmesine ve mekânlarının yok olmasına neden olmuştur. Bu nedenle depremler, oluş sebeplerinden çok, sonuçları bakımından insanlığı ilgilendirmektedir. 

Çünkü depremlerin insanlar üzerinde çok yönlü sonuçlar ve zararlar doğurmaktadır. Bunlar; demoğrafik, sosyal ve ekonomik etmenlerdir. 

XI-XIII. yüzyıllar Anadolu tarihine dair kaleme alınmış deprem ile ilgili yazılar çağdaş, yerli ve yabancı ana kaynaklara dayanmaktadır. Ermeni, Süryani ve Arap tarihçilerinin eserlerinde zikredildikleri görülen bu kayıtların bir kısmı yetersiz olsa bile, detaylı olarak nakledilmişlerdir. 

Güney Anadolu'nun bilhassa doğu kısmında, Antakya, Akdeniz kıyı şeridi, Kilikya ve bu bölgeye yakın olan Kıbrıs'ta, Güneydoğu Anadolu'da; Urfa, Sümeysat (Samsat), Maraş, Diyarbakır vb. gibi yerlerde, Doğu Anadolu'da ise; Erzurum, Erzincan, Dogodop, vb. gibi yerlerde ve dolaylarında çeşitli tarihlerde muhtelif depremler vuku bulmuş, bunlardan özellikle şiddetli olanları önemli can ve mal kayıplarına yol açmış, yapılarda büyük hasarlara sebep olmuştur.

H.484 yılının 9 Şaban'ında (M. 26 Kasım 1091) Suriye başta olmak üzere, pek çok ülkede vuku bulan çok sayıdaki deprem Anadolu'da da etkili olmuş, Antakya'da büyük tahribat yapmıştır. Urfalı Mateos, tarihini de kaydederek (Ermeniler’in 539. yılı Eylülü) bu depremin “bütün memleket içinde” meydana geldiğini ve “yeryüzünün şiddetle sarsılarak, gök altında bulunan bütün mahlûkların titrediğini”  belirtmiştir. O'nun bu ifadeleri depremin büyüklüğü ve şiddeti hakkında kâfi derecede bir fikir vermektedir. 

Bu deprem de Doğu Anadolu gibi, coğrafi yakınlık ve saha bakımından özellikle Güneydoğu Anadolu’yu etkilemiş olmalıdır. Bu bölgede diğer bir “büyük ve şiddetli” deprem ise H.508/M.1114-1115 yılında olmuştur. El-Cezire ve Suriye'den başka, Anadolu'nun bilhassa Doğu ve Güneydoğu’sunda çok etkili olmuş ve çok büyük can ve mal kaybını doğurmuştur. Bu büyük depremi kaydeden birçok tarihçi arasında yer alan İbnü’l-Esir'e göre, bölgede bulunan Urfa, Harran, Sümeysat, Baliş ve diğer bazı şehirlerin önemli bir kısmı harap olmuş, pek çok kişi enkaz altında kalarak yaşamını yitirmiştir.

Nicolas Ambraseys- Caroline Finkel, Türkiye'de ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler - Bir Tarihsel İnceleme 1500-1800, TÜBİTAK, Ankara,2006. Adlı kitap çalışmasında şöyle bir araştırmaya gitmiştir;

“M.1678 yılı kayıtlarında, Zabagh yöresinde şiddetli bir deprem olduğu yer almaktadır. Zabagh, büyük bir olasılıkla Fırat Nehri üzerinde ve Palu ile Muş arasında bulunan Çapakçur (Bingöl) yöresi olabilir. 14 Mart 1779 yılında Orta Anadolu’da yıkıcı bir deprem görülmüştür. 18. Yüzyıl sonlarında Divriği’de yazılan Ermenice bir belgede denir ki, Erm. (14 Mart)1220 (1779-1780) tarihinde “Tivrik (Divriği) ve Malatya’da deprem meydana geldi; birçok yer yıkıldı ve çok sayıda insan, enkaz altında kaldı. Aynı yıl Doğu tarafında (?) da bir deprem oldu. Sonraki tahminen, Ocak 1780’de Tebriz’de olan büyük depremdir. Agn (Ağın) ve özellikle de Arapgir’de birçok ev ile bir kilise yıkılıvermişti, ancak depremden en çok etkilenen kısım, pek çok kişinin yaşamını yitirdiği Ovacık Vadisindeki Kızık ve Khopik idi. Bu bölge, Keban Barajı havalisindendir. Anadolu’nun doğusunda H. 1 Ramazan 1198 (18 Temmuz 1784) gecesi saat 23.17’de meydana gelen şok, 7-8 dakika sürdü. Aralarında Muş, Kiği, Kozlıcan, Tercan ve keyfiyet yörelerinin de bulunduğu Erzincan’dan Muş’a kadar olan geniş bir bölgeyi etkiledi. Bu depremde sağ kurtulanlar Harput’a taşınmıştır. M. 1789’da Harput ve Palu’da şiddetli deprem olduğu da kayıtlarda yer almaktadır.”

“Vech-i dil-i ‘ârifler olur vaktine merhûn
Her vakt ü her an sâhirede zelzele olmaz”

Ferdî Abdullah Efendi’nin bu dizelerinde depremlerin her zaman olmadığı, belirli bir zamanının olduğuna değinmiştir.

Evet, tarihten günümüze Anadolu depremini gözlemledikten sonra bu asrın felaketi olan 06 Şubat 2023 yılındaki depreme gelebiliriz… 

Kandilli Rasathanesinin açıklamasına göre; “6 Şubat 2023 depreminde sismik dalgaların modelleme çalışmasında 04:17 depreminin 3 farklı şok ile meydana geldiği ve depremin 80 saniyeden daha uzun sürdüğü belirlenmiştir. Deprem iki taraflı kırılarak (KD-GB) doğrultulu, güneyde tek bir parçanın, KD' ya doğru ise iki parçanın kırılması ile toplamda Mw=7.7’lik bir deprem ile enerjisini boşaltmıştır.” 

Yüreğimiz yandı, gözlerimizde yaş tükendi, enkaz yığınları arasında bir can hayata gülümseyince umudumuz arttı. Bütün bir ülke seferber oldu, dayanışmanın, beraberliğin mutluluğunu yaşadık. Bu süreçte TELMİH DERGİSİ olarak “Telmih Gönüllülük Hareketi” yine sahadaydı. Kardeşlik borcunu en iyi bir şekilde ödedi ve ödemeye de devam ediyor.  Malatya merkez ve Yeşilyurt ilçesi Topraktepe Köyü’ne yerleşmiş depremzede ailelere, Malatya Doğanşehir ve köylerindeki depremzedelere, Kahramanmaraş’ın kullar köyüne canhıraş bir şekilde yardım götürüldü. Onların acılarına yakinen tanıklık edip bir nebzede olsa destekler yapıldı. Acılarını dindirmek için biz de yanınızdayız dedik. 

Yalnız değilsiniz…  
Sağlıcakla kalınız. ..

Kaynakça: Feda Şamil Arık, “Selçuklular Zamanında Anadolu'da Meydana Gelen Depremler”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.16,1992,S.27, S.13-32.; İbnü’l Esir, El-Kamil Fi't-Tarih. X. (Çev. A. Özaydın), İstanbul, 1987.; Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-namesi (952 - 1136) ve Papaz Grigor'un Zeyli (1136 - 1162), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1987. ; Nicolas Ambraseys- Caroline Finkel, Türkiye'de ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler - Bir Tarihsel İnceleme 1500-1800, TÜBİTAK, Ankara,2006.

Yazarın Diğer Yazıları